Yeni tip koronavirüs (COVID-19) hayatımıza girdiği andan itibaren genellikle fizyolojik etkilerinden ve korunma yöntemlerinden bahsedilmiştir. Ancak koronavirüs vakalarının artmasıyla fizyolojik etkilere ek olarak psikolojik etkilerde gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Nitekim herkesin yeni hayat düzenine adapte olmak zorunda kaldığı bu dönemde hayatımıza giren yeniliklere, yeni düzene ve yeni kurallara uyum sağlama süreci de bazı zorlukları beraberinde getirmiştir. Örneğin bu süreçte kendimizi ve çevremizi korumak için ekstra özen gösterdiğimiz hijyen kuralları hayatımızın kaçınılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu durumun aşırılığa kaçması, sürekli olarak el yıkamak, dezenfektan kullanmak ve çevreye temas etmemek halk arasında takıntılılık olarak bilinen Obsesif Kompulsif Bozukluğa neden olabilmektedir. Sevdiğimiz aktivitelerden ve insanlardan uzak kalmak, eve kapanmak gibi zorunlu olarak uzak kaldığımız şeyler bizi depresif ruh haline sürükleyebilmektedir. COVID-19 grup terapilerinde psikolojik destek sağlamak ve yeni hayat düzenine uyma becerilerini geliştirmek için grup terapisine katılarak sizde bu sürecin size kattığı olumsuzluklardan kurtulabilir ve başkalarına yardım etmenin verdiği güç ile yeni bir başlangıç yapabilirsiniz.
Cinsel terapi, bu alanda eğitim almış psikologlar tarafından cinsel problemleri olan bireylere uygulanan ve yalnızca konuşarak ilerleyen terapi çeşididir. Cinsel grup terapisinde danışanların yaşadıkları sorunları nasıl aşabileceklerini öğrenmeleri amaçlanır. Terapide sorunların tıbbi, psikolojik ya da kişisel etmenlerin hangisinden kaynaklandığı çözümlenmeye çalışılır. Seans esnasında, cinsel hayatımızda sorun oluşturabilecek problemler psikolog tarafından değerlendirilerek, cinsel sorunlarımızın temelindeki asıl problemin çözümlenmesi ve tedavi edilmesi amaçlanır. Cinsel terapinin alt kategorilerini şu şekilde sıralayabiliriz: Erken boşalma, sertleşme bozukluğu, orgazm bozukluğu, cinsel yönelim ve cinsel kimlikle alakalı sorunlar, cinsel istek ve uyarılma bozukluğu, vajinusmus, ağrılı cinsel ilişki (disparoni).
Travma, aniden ortaya çıkan ve insanın temel korkularını tetikleyerek; ruh, duygu, düşünce, davranış, inanç yapısını temelden sarsan ve genelde dışarıdan yardım almadan, kendi kendine iyileşemeyen olaylardır. Travma genel bir kavramdır ve birçok farklı travma türü vardır. Bu travmalar deprem, sel, ve yangın gibi doğal afet kaynaklı ve insan kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılır. Bu tür travmalara; taciz, tecavüz, istismar, trafik kazası, bir vahşete şahit olmak veya bir yakını kaybetmek gibi çeşitli yaşam olaylarını örnek verebiliriz. Bu tür travmatik olayları yaşayan ya da onlardan etkilenen çoğu insan, geçici olarak şartlara ve çevrelerine uyum sağlamakta ve durumla başa çıkmakta zorluk çekebilirler. Bireyler genellikle zaman içerisinde ve kendilerine yapılacak iyi bir bakımla, daha iyi hale gelirler. Ancak bu zorlanma belirtileri kötüleşirse, aylarca hatta yıllarca sürerse ve bireyin günlük işleyişine müdahale ederse travma sonrası stres bozukluğu olabilir. Bu belirtilerin ortaya çıkmasının ardından tedavi almak, semptomları azaltmak ve işlevi iyileştirmek için oldukça önemlidir.
Boşanmak, evlenen bireylerin beklenmedik olaylar yaşayana kadar aklına gelen son şeydir. Boşanma terapisi; çiftlerin kontrol etmekte zorluk çektiği olaylar karşısında yaşadığı bireysel, ilişkisel, ev içi ve ev dışı problemlerde çiftlere çözüm yolu bulmalarında yardımcı olan terapi türlerinden biridir. Ayrılık süreci, ailedeki herkes için sosyal hayatı etkileyen zorlu bir süreçtir. Boşanma terapisi ise öncelikle bu sorunların çözümüne odaklanır, bu şekilde sonuç alamayan bireyler için hem boşanma öncesi hem de sonrasında ki çatışmalara yardımcı olur. Grup ortamı içerisinde süregelen boşanma terapisi, aynı olayları yaşadığınız farklı bireyler ile etkileşim sağlayarak psikolog eşliğinde destek almanıza olanak sağlamaktadır.
5 It is a long established fact that a reader will be distracted by the readable content of a page when looking at its layout. The point of using Lorem Ipsum is that it has a more-or-less normal distribution of letters, as opposed to using ‘Content here, content here’, making it look like readable English. Many desktop publishing packages and web page editors now use Lorem Ipsum as their default model text, and a search for ‘lorem ipsum’ will uncover many web sites still in their infancy. Various versions have evolved over the years, sometimes by accident, sometimes on purpose (injected humour and the like).
Stres vücudun çeşitli içsel ve dışsal uyaranlara verdiği otomatik tepkidir. Kişilerin üzerlerinde hissettikleri baskı ve gerginlik halidir. Kişiler birçok sebepten dolayı strese girebilirler. Örneğin; sınav haftasında olmak, topluluk önünde konuşmaya çıkmak, iş hayatında yaşadığımız olumsuz duygular, arkadaşlık ilişkileri, yeni bir deneyim yaşamak gibi sayabileceğimiz birçok durum strese girmemize sebep olabilmektedir. Stresin belli bir seviyeye kadar hayatımızda oluşu yapılan işlerin daha özenerek yapılmasına ve daha başarılı olmamıza sebep olur.Stresin fazlası hayat işleyişini oldukça olumsuz etkilemektedir. Stresle başa çıkılamadığı durumlarda kişilerde; öfke, sinir, mutsuzluk gibi duygular ortaya çıkabilmektedir. Aynı sorunu yaşayan diğer danışanlarımız işe birlikte stres yönetimi grup terapisinde sizlerde kendinize fayda sağlayabilirsiniz.
Kronik rahatsızlıklar birçok faktöre bağlı olarak yaşamın herhangi bir döneminde başlayan, destek tedavilerle çözüm üretilen, hayat kalitesinde azalmaya sebep olan, uzun süreli hastalıklardır. Kronik rahatsızlıklar başladığı andan itibaren günlük hayatımızda bizimle birlikte olur bu yüzden hayatımızı rahatsızlığımıza göre düzenlememiz gerekebilir. Kronik rahatsızlıklar kişinin psikolojik iyi oluşunu etkileyebilir ve kişinin farklı düşünce durumlarına girmesine neden olabilir. Kronik rahatsızlığı olan bireylerle grup terapisi, benzer problemleri olan diğer danışanlarımız ile uzman psikoloğumuz eşliğinde sizlere en iyi psikolojik desteği sağlayacaktır. Bireyin yakınında bulunan kişiler (ailesi, sevdikleri, arkadaşları) iletişim kurmakta, anlamakta veya nasıl davranması gerektiği konusunda bile zorluk yaşarlar ve zor bir psikolojik süreç içerisine girerler. Bu süreçte kronik rahatsızlığı olan yakınlarına daha iyi bir destek sağlayabilmek ve daha iyi bir psikolojik duygu durumuna sahip olmak gereklidir ve bu süreç içinde grup terapisi almanızı tavsiye ederiz.
Alman endüstri psikoloğu Heinz Leymann tarafından “Mobbing” kavramı çalışma hayatında gözlemlenen psikolojik taciz davranışlarını ifade etmek için kullanılmıştır. Leymann, iş yerinde psikolojik tacizi şöyle tanımlamıştır: “Çalışma hayatında psikolojik terör veya mobbing; bir veya birden fazla kişi tarafından, başka bir bireye yöneltilen ve o bireyi çaresiz ve savunmasız bir duruma getiren, süregelen faaliyetlerle bireyin çaresiz durumdan çıkmasını da engelleyen düşmanca ve ahlaka aykırı davranışları içeren bir kavramdır. Bu davranışlar belli bir sıklıkta (istatistiksel olarak en azından haftada bir defa) ve uzun bir zaman periyodunda (en azından altı aylık bir müddette) yapılıyor olmalıdır.” Mobbing’e maruz kalan bireylerde uygulama biçimi, süresi ve şiddeti ile bağlantılı olarak bir çok ruhsal bozukluk ortaya çıkabilir. Bu süreçte bireylerde sıkıntı, öfke, karamsarlık, uyku sorunları, depresif belirtiler, anksiyete belirtileri, davranış sorunları görülebilir. Bu tür sorunlarınız mevcut ise grup terapi sürecine katılarak sizlerde bu hizmetten fayda sağlayabilirsiniz.
Yeme bozuklukları sadece ağırlık ve yiyecek ile alakalı değildir. Çoğu ciddi ruhsal sorunlarla birlikte ilerlemektedir. Bu bakımdan yeme bozuklukları bireyin yaşadığı içsel sorunlara dışsal çözüm aramasıyla ortaya çıkar. Ruh sağlığında oluşan bozulma, zamanla bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal bütünlüğünü tehdit eden yeme bozuklukları hastalıklarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.Toplumsal yapı yeme bozukluklarını tetiklemekte fiziksel çekicilik gereğinden fazla anlam kazanmaktadır. Buna örnek verecek olarak; ideal beden ölçülerine sahip olmak için yapılan ağır diyetler, kendi aralarında dalga geçilen yaş grupları ve mankenlik gibi meslek gruplarını verebiliriz. Yeme bozukluklarının 3 türü vardır;
Aneroksiya Nervoza: Anoreksiya nervozadaki temel belirtiler; zayıf bir bedene sahip olma arzusu, kilo almaktan aşırı korku, beden imgesinde bozukluk ve adet kesilmesidir. Hasta kilo kaybetme amacıyla özel davranış biçimleri geliştirir. Hastaların yaklaşık yarısı bütün yiyecek alımını ileri derecede azaltarak kilo kaybeder. Bazıları yoğun egzersiz yapar. Hastaların diğer yarısı sıkı diyet uygular, ara sıra kontrol kaybederek tıkınırcasına yemek yer ve ardından bu yediklerini kusarak çıkarır. Hastalar aldıkları besinlerin kilo yapıcı etkisini azaltmak için laksatif (ishal yapıcı),su atıcı gibi ilaçlara da baş vurabilirler. Sonuçta hasta, sağlığını tehdit edecek ölçüde zayıflamıştır.
Bulumiya Nervoza: Bulimiya nervoza aşırı yeme atakları ve ardından gelen kusmaların ön planda olduğu bir yeme bozuklukları tablosudur. Hasta yine zayıf bir beden sahip olmak istediği için anoreksiya nervozadaki gibi yediklerini dışarı atmak, kalori yapıcı etkilerini gidermek için çeşitli yollara başvurur. Ancak bu tabloda farklı olarak hasta hafif kilolu ya da normal beden ağırlığındadır.
Tıkanırcasına Yeme: Çoğunlukla gizli şekilde gerçekleşen ve hızlı bir biçimde yeme ile kendini belli eden yeme bozukluklarıdır. Çoğu kez iki saatten az ve benzer koşullarda birçok insanın yiyebileceğinden fazla miktarda yemek yenmesi ile kendini belli eden yeme bozukluğu, ağrılı ve rahatsız bir biçimde doyuncaya kadar sürmektedir.
Sınav kaygısı, öğrenilen bilgilerin sınav esnasında hatırlanmasına ve kullanımına engel olan yoğun kaygı durumudur. Kaygı, başarımız için gerekli bir etkendir fakat yüksek ve aşırı kaygı durumu, korku ve endişeye neden olmaktadır. Bu durum ise baş edeceğimiz kaygıyı aştığı için başarısızlıkla sonuçlanabilmektedir. Belirtilerine örnek olarak;
• Felaket yorumları içeren düşünceler, unutkanlık, dikkati toplayamama, konuları hatırlamakta güçlük gibi zihinsel belirtiler,
• Gerginlik, sinirlilik, karamsarlık korku hali, panik, kontrolü yitirme hissi, güvensizlik, çaresizlik ve heyecan gibi duygusal belirtiler,
• Kaçma (ders çalışmayı bırakma, sınavı yarıda bırakma) kaçınma (ders çalışmayı erteleme, sınava girmeme) gibi davranışsal belirtileri verebiliriz.
Kronik rahatsızlıklar birçok faktöre bağlı olarak yaşamın herhangi bir döneminde başlayan, destek tedavilerle çözüm üretilen, hayat kalitesinde azalmaya sebep olan, uzun süreli hastalıklardır. Kronik rahatsızlıklar başladığı andan itibaren günlük hayatımızda bizimle birlikte olur bu yüzden hayatımızı rahatsızlığımıza göre düzenlememiz gerekebilir. Kronik rahatsızlıklar kişinin psikolojik iyi oluşunu etkileyebilir ve kişinin farklı düşünce durumlarına girmesine neden olabilir. Kronik rahatsızlığı olan bireylerle grup terapisi, benzer problemleri olan diğer danışanlarımız ile uzman psikoloğumuz eşliğinde sizlere en iyi psikolojik desteği sağlayacaktır. Bireyin yakınında bulunan kişiler (ailesi, sevdikleri, arkadaşları) iletişim kurmakta, anlamakta veya nasıl davranması gerektiği konusunda bile zorluk yaşarlar ve zor bir psikolojik süreç içerisine girerler. Bu süreçte kronik rahatsızlığı olan yakınlarına daha iyi bir destek sağlayabilmek ve daha iyi bir psikolojik duygu durumuna sahip olmak gereklidir ve bu süreç içinde grup terapisi almanızı tavsiye ederiz.
Depresyon günlük hayattaki üzüntü halinden farklı olarak bir duygu durum bozukluğudur. Derin üzüntü ve/veya zevk alamama depresyonun başlıca belirtilerindendir. Depresyon sürekli üzüntü vermenin yanı sıra ilgi kaybına da yol açar, depresyon kişide sağlıklı düşünce ve davranıştan uzaklaşma belirtileri de gösterir bunlardan dolayı çeşitli duygusal veya fiziksel sorunlar ortaya çıkabilir. Depresyonun fiziksel belirtileri yaygındır; bitkinliğe, düşük enerjiye bunların yanında fiziksel ağrı ve acılara neden olur. Depresyonu olan insanların bazıları, tipik olarak, aşırı yorgunluk hisseder, zor uykuya dalar ve sıklıkla uyanır. Diğerleri, gün boyunca uyur; yiyecekleri tatsız bulur ayrıca iştahları azalmıştır. Cinsel istekleri kaybolmuştur. Depresif olanların çoğu, yalnız başına ve sessizce oturmayı tercih eder. Depresyonu olanlardan bazıları, görünüşlerini ihmal eder. Bazılarında ise tamamen hüzünlü ve umutsuz oldukları zaman, özkıyım düşünceleri yaygın olarak bulunur. Karıştırılmaması gereken konu depresyonun günlük hayattaki üzüntü halinden çok daha farklı oluşudur.
Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yaş olarak kişiden kişiye farklılık gösterse de 12-21 yaş arası ergenlik olarak adlandırılır. Ergenlik döneminde kimlik duygusunun oluşumu, fiziksel, ruhsal ve sosyal olgunlaşma gerçekleşir. Bu dönemde yaşanan yoğun duygu durumları ve meydana gelen değişimlere ergenler adapte olmakta zorluk çekebilirler. Kimsenin onları anlamadığı düşüncesine inanır ve daha öfkeli, asi olabilirler. Nihayetinde bu durumlar hem sosyal hayatında hem de aile ilişkilerinde karşılıklı olarak iletişim kurmakta sorun oluşturur. Ergen danışmanlığı, ailelere nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda ve sorun çözümlerinde yardımcı olacak, anti sosyal davranışlar ve ergenlik çağı depresyonunun önüne geçilmesinde yardımcı olarak grup terapisi süreci ile aileye ve ergene bu süreci en uygun şekilde atlatabilmeleri için psikolojik destek sağlayacaktır.
Ebeveyn danışmanlığı grup terapisi, hamilelik, bebeklik, çocukluk ve ergenlik sürecinde çocuklarınızı daha sağlıklı yetiştirmenizde ve yaşanılan gelişimsel krizlerde size yardımcı olacak bir grup terapi hizmetidir. Bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemi kişiliğin temellerinin atıldığı dönemdir. Ebeveyn danışmanlığı bu gelişim dönemlerinde onlara nasıl yaklaşmanız, onlarla nasıl iletişim kurmanız, karşılanması gereken ihtiyaçları, yaşına uygun gelişimin sağlıklı bir şekilde ilerlediğini nasıl tespit edebileceğiniz ve sorunların üstesinden gelirken nasıl yol izlemeniz gerektiği konusunda uzman bir psikolog ve diğer ebeveyn bireylerle size derin bir farkındalık kazandırarak yardımcı olacak bir grup terapi hizmetidir.
Obsesif kompulsif bozukluk, obsesyonlar ve kompulsiyonlarla karakterize bir rahatsızlıktır. Birçoğumuzun aklına zaman zaman istem dışı düşünceler gelebilmektedir. Bunlar bir şarkı sözü gibi aklımıza takılır kalır. Benzer şekilde, aklımıza bazı dürtüler gelir ve utanç verici veya tehlikeli olabilecek davranışlar sergilemek için içimizde bir istek de uyandırabilir. Fakat çok azımız OKB tanısı için gerekli nitelikte ısrarcı ve istem dışı düşünce ve dürtülere sahiptir. Obsesyonlar, ısrarcı ve kontrol edilemez türde, günlük yaşamı etkileyecek, istem dışı, mantıksız ve tekrarlayan düşüncelerdir. En sık obsesyon temaları arasında kirlenme korkusu, cinsel veya saldırganlık dürtüleri, beden sorunları, din, simetri veya düzen gelmektedir. Kompulsiyonlar, kişinin obsesif düşüncelerinin yol açtığı mevcut sıkıntıyı azaltmak veya bazı korkulan durumların yaşanmasını engellemek için yapmak zorunda hissettiği tekrarlayıcı, net biçimde abartılı davranış veya zihinsel eylemlerdir. Genel olarak kompulsiyon takıntıları; ayrıntılı biçimde temizlik ve düzen kompulsiyonları, sayı sayma veya bedenin bir kısmına dokunma, belirli hareketlerin yapılıp yapılmadığından emin olmak için tekrarlayıcı biçimde kontrol etme; ışıkların, sobanın, muslukların veya pencerelerin kapalı ya da kapının kilitli olduğundan emin olmak için 7-8 defa yoldan geri dönmek gibi tekrarlayıcı ve sihirli biçimde koruyucu olduğuna inanılan hareketlerdir.
Bir duruma, varlığa, nesneye veya yere karşı duyulan korkunun kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkilemesine fobi denir. Kişi korkunun aşırı olduğunun farkındadır ancak yine de korkulan nesne ya da durumdan kaçmak için aşırı çaba harcar. Fobisi olan birey bu durumu, varlığı, nesneyi veya yeri olması gerekenden daha fazla tehdit edici olarak algılar. Fobiler yoğun stresli bir deneyimin etkisiyle ya da yakın çevreden öğrenilerek edinebilirler. Fobi grup terapisi, bu tür korkulara sahip olduğunuz diğer bireyler ve uzman psikoloğumuz ile birlikte korkularınızı yenmenizde etkili olacaktır.
Uyku, sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Zihinsel ve fiziksel sağlığımızı yenilememiz için son derece önemli olan uyku, yaşamımızın üçte birini kapsayan bir döneme sahiptir. Uyku süreleri cinsiyet ve yaş gibi faktörlerce değişiklik gösterir. Dünya sağlık örgütüne göre bir insanın günlük uyku ihtiyacı 8 saattir. Verimli bir uyku geçirmek kişinin beynini daha aktif kullanması ve duyduklarını daha iyi anlayabilmesi açısından çok önemlidir.
İnsomnia: Uykuya dalma ve uykuyu sürdürmede güçlük çekme, uyandığında tekrar uyuyamama, yeterli miktarda uyumasına rağmen hâlâ dinlenmemiş gibi hissedenlerde bu uyku bozukluğunun varlığından söz edilebilir.
Hipersomnia: Çok fazla uyuma olarak görülür. Bu durumdaki kişiler sürekli uykulu olma durumundan şikayetçidirler. Bu kişilerde gündüz saatinde uyuklama durumu da görülür.
Huzursuz Bacak Sendromu: Kişinin uzun süre hareketsiz kaldığı dinlenme durumunda veya uykuya dalma sırasında bacaklarda ortaya çıkan rahatsız edici histir. Genellikle bacaklarda olmakla birlikte nadiren kollarda karıncalanma, yanma, iğnelenme, tüylerin ürpermesi olarak da görülebilir. Bu duyguyu gidermek için bacaklarda hareket ettirme dürtüsü oluşur ve hareketle bu his azalır.
Rüya Sıkıntı Bozukluğu: Herkes uyurken kötü rüyalar görebilir. Ancak normalde bu rüyaların insanları uyandırmaması gerekir ve tekrar etme eğiliminde değildir. Uyurken sıklıkla korkunç rüyalar görmek ve korku içinde uyanmak rüya sıkıntı bozukluğu işareti olabilir.
Uyur Gezerlik: Uyku sırasında yataktan kalkıp etrafta gezmek şeklinde görülür. Uyurgezerlik 5 ile 12 yaş arasında çocuklarda yaygındır. Bazen yetişkinliğe kadar devam eder veya ender olarak yetişkinlikte başlar. Uyurgezerlik süresi genellikle 10 dakikadan az sürer. Aile geçmişinde uyurgezerlik görülen kişilerde görülme ihtimali daha yüksektir.
Uyku problemleri sosyal hayatımızı ve işi hayatımızı ciddi ölçüde etkilemektedir. Sizlerde bu sorunlarınızın üstesinden gelmek veya en aza indirmek için uyku problemini grup terapisinden yararlanabilirsiniz.
Ölüm bireyin hayatta karşılaşabileceği en acı gerçeklerden biridir. Aile bireylerinin, yakınının, sevdiğin birinin ölümü ile yüzleşmek zor bir sürecin başlangıcıdır. Kaybedilen kişinin yakınımız olması, ani gerçekleşen veya travmatik ölümlerde yas süreci daha da zor olabilir. Yas yaşanan kaybın ardından duyulan üzüntü ve bireyin gerçekleştirdiği bilişsel, duygusal, fiziksel ve davranışsal tepkilerdir. Yas süreci anormal bir durum değil yaşanması gereken doğal bir süreçtir. Yas sürecinin belli aşamaları vardır. Bunlar;
Hissizlik: Ölüm (kayıp) haberinin yeni alındığı yas sürecinin ilk evresidir. Kişi bu evrede aldığı haberden sonra nasıl tepki vereceğini ve nasıl davranacağını bilemez.
İnkar: Bireyin sevdiği kişinin ölümünü veya ayrılığını kabullenmekte zorlandığı evredir.Kaybı yaşayan birey ölen kişi hala yaşıyormuş gibi davranır veya hala birlikte olduklarını söyleyip inkar eder.
Öfke: Birey, sevdiği kişiyi kaybettiği için ve ölürken ona yardım edemediği için kendine karşı öfke duyar. Bazende bu öfke neden beni bıraktın diye ölen kişiye duyulan öfkedir.
Çaresizlik: Birey ölen veya giden kişi için yapabileceği bir şey olmadığını anladığı çaresizlik evresidir
Kabulleniş: Birey bu evrede sevdiği kişinin ölümünü veya gidişini kabullenir ve bundan sonraki yeni hayatının nasıl olacağını düşünür. Bu kategorideki grup terapilerine katılarak süreci daha iyi yönetme konusunda destek alabilirsiniz.
Psikoloji, bizi eksiden sıfıra getirmeyi amaçlar. Hastalıklarımızı, ruhsal sorunlarımızı tedavi ederek eksiden kurtulmamıza yardımcı olur. Peki eksiden sonrası? Eksiden sonrasında bize yardımcı olacak psikoloji dalı pozitif psikolojidir. Pozitif psikolojinin amacı bizi sıfırdan alıp artıya taşımaktır. Pozitif psikoloji bireylerin, grupların var olan kapasitelerini, olumlu özelliklerini, erdemli davranışlarını ortaya çıkarmalarında yardımcı olan, yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen, hayatı anlamlı kılma arayışında katkıda bulunan bilim dalıdır.